Modern toplumda üniversite mezunu olmak, akademik kariyer yapmak, üniversitelerde idari personel olmak toplumsal statü ve yaşam memnuniyeti açısından çoğunlukla olumlu anlamlar taşır. Oysa bu iyimser hikayenin öteki yüzünde genç işsizliği, öğrenci yoksulluğu, intiharlar, akademisyenlerin prekaryalaşması, mobbing, üniversite terki, akademik kariyeri bırakma gibi birçok olumsuz gerçek var. Ve son yıllarda Türkiye’de ve dünyada bu yakıcı gerçeklerin daha umutsuz bir üniversite imgesi oluşturmaya başladığını gözlemliyoruz.
Bu yazıda bu umutsuzlaşmanın neoliberal kökenlerine dair kaynaklar paylaşmak istiyoruz. Yükseköğretimde neoliberal dönüşümün üniversite bileşenlerinin psikolojik iyi oluşlarına etkilerini anlamak için bu dönüşümün ortaya çıktığı İngiltere üniversitelerindeki deneyimlere bakmakta yarar var. Burada, İngiltere’de uzun yıllar öğretim üyesi sendikalarında mücadele etmiş olan Richard Hall çalışmalarından notlar paylaşacağız. Kendisinin 2021’de yayımladığı “The Hopeless University: Intellectual Work at the end of The End of History” başlıklı kitabına açık erişim olarak ulaşabilirsiniz: http://www.richard-hall.org/book-projects/
Sorumuz şu: Neoliberal girişimci üniversite modeli uluslararası sıralamaların da etkisi ile tüm dünyada egemen üniversite modeline dönüşürken ne oldu da öğrenciler ve akademisyenler daha sıklıkla anksiyete ve depresyon sorunları yaşamaya başladı? Üniversiteler “mükemmelleşirken” bileşenleri nasıl daha sağlıksız, mutsuz ve umutsuz bireylere dönüştü?
Richard Hall “The rise of academic ill-health” (2017) başlıklı yazısında akademik yaşamın öğrenciler ve akademisyenler için iyi oluşlarını bozucu hale gelmesini ‘kendilerini girişimci özneler olarak yeniden inşa etme baskıları’ ile ilişkilendiriyor. Özellikle daha önce kadro güvencesine sahip (tenure track) akademisyenlerin girişimci faaliyetlere zorlanması, performans sistemleri ve gözetim/muhasebe kültürü (audit culture) ile güvencesizleştirilmeleri ve artan iş yükleri ile (eğitim, araştırma ve topluma hizmet) sürekli olarak kendilerini yeniden inşa etmek durumunda kalmaları temel bir anksiyete ve depresyon kaynağı olarak ortaya çıkıyor.
Hall’ın çalışmaları bize bireylerin psikolojik iyi oluşlarını güçlendirmek için danışmanlık hizmetleri, akran dayanışmaları ve benzeri faaliyetleri talep ederken, bireyleri bu duruma düşüren yapısal dönüşümleri de anlamamız gerektiğini gösteriyor. Marksist çerçevede üniversiteyi bir “anksiyete üretim aracı” olarak tanımladığı yazısına buradan erişebilirsiniz: http://www.richard-hall.org/2014/03/19/on-the-university-as-anxiety-machine/


